9/16/2009

kısaca

Moda iskelesi ve martı kanatlarında çay : akşamın en güzel gölgesi. Özlemişim usulca geçen eylül'ün içinde denizin rengini...

9/10/2009

medeniyet güncesi

ağıt:
konuşamaz kelimelerin bittiği yerde ses
susar bakışların kirpikleri.

medeniyetin ortaçağındaki bu resmi geçitte,
açıldı karanlıklar en erken gündüz renginde
derinlik daha derin
acı mı!
her zaman sadece hep düştüğü yerde,
nafile kelimelerde
hissedemez kalp,
acımıyorsa kendi canı
başkasının acısını aslında,
konuşmaya kelime bulur
bulur,saçar ve döker hatta
açar daha derin girdaplar
gündüzün içinde sözdeliklerde

sustu işte 7 beden
burada 2 beden
şurada ayları yeni saymaya başlayan minik bir beden
ve orada sayısız, sayısız gözyaşı döken
daha neler neler
unutur insan bunu da
emin ol!
bundan öncesi gibi
bundan sonrasında da,
alışkın çünkü bir dakikalık ağlamalara
ve ömür boyu sit com hayatlarda sefalara,
acı dediği 2 kuruş
bozukluk gibi harcadığı her nasılsa,
etmemek lazım beylik cümleler suretinde
varolan bu dünyada hep kendini sever her nedense,
tiksinmek istemez mi bu hallerden
dünyanın bu sözde efendilerinden,

en derin solumaları var kelimelerin
çağrışımsız hızda elleri,
acizlik bu çamura bulalı
gerçek efendilerin söz delikleri,
sele kapılmış kelimeleri,düşleri,bedenleri,umutları,acıları,ömürleri,ömürleri........
ortaçağ karanlığında işte bu medeniyet güncesi!

ve alışır insan,
alışır diğer o tümler gibi
bilinen dün, duyulacak yarın gibi
ve kayıtsızlık başlar algısı alışkanlığında,
kör/sağır/dilsiz yamaçlarından

imlasızlık dolu kelimelerin aksinde
konuşuyor hırçın dalgaların koyu laciverdi
dönüyor ya dünya
dün olduğu gibi işte bugün ve yarında da,
paylaşamasın bugünün içinde bugünleri hala
acıyla yoğuramıyorsa ruhunu
eğitemiyorsa hala insanlığını
nafile akmaz
ne bir damla
nede gözyaşının pırıltısı kalbinde oysa

yaslı ağaç gölgesi , artık yaşlı gövdesinden utanıyor!
utanmakla kalmıyor köklerini topraktan çekiyor.

9/06/2009

yabancı

-en çok kimi seviyorsun garip yabancı?

anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi?

-ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim.

-vatanını mı?

-nerde olduğunu bile bilmiyorum.

-yoksa parayı mı?

-nefret ederim ondan.

-o halde neyi seversin esrarlı yabancı?

-bulutları severim.

karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.


c. baudelaire

9/05/2009

meramını anlatan cümle

söylediklerin herşeye zaman/ın/da, bir -sonrada- vuku buluyorsa hep işte, acıyor daha çok canın, adını bilmediğim kent kafesi. ne erken ne geç bilemedim...

ruh korozyonu








kendine o kadar sadıktır ki insan ,
bir başkasına olmadığı kadar;
o kadar dinler ki kendini
başkasını duyamayacak kadar,
o kadar çoğul ve çoğundur ki
tekil olamayacak kadar;
ve o kadar bağırır ki
zamana küstürene kadar,
...
oysa
saçak altı üşüntülerine ağlıyor şimdi ıslak maviler
ve
uzun suskunluk molaları veriyor zaman

susuyor için derin derin
susayor asaf misali
duruyor dünya uzun uzun
durayor kendi gibi olmayan halleri kısa kısa sesin

ruh korozyonu olmalı
yaşantının dinmez sancısının adı,

ve doğuyor olmalı her yabancılaşmada suretin
en erken kendine

oysa anlamı değişiyor sokakların bir bir
hatta karanlıkların bile
başını kaldırıp baktığın gökyüzü güncesi
nicedir sürgün vermiyor tomurcuklara,
kırılgan ve kaygan insan iskeleti
kendini salıyor gönüllü dolunay ardına
karşılıyor eski ruh gölgesi iki paçavra ayaklarıyla

ellere dalıyor üşüntülerin yüzgeçlerinde, birer ikişer sessizlik keşliği,
şahit yazmıyorken sessizlik
siliyor sık suskunluklar çoğun silueti
...
sonra bir şair ve birde kolları ebruli ağaç gölgesi ege de
hissediyor olmalı sessizliği,
yazıyor olmalı sesini.




.] © 2008. Template by Dicas Blogger.

TOPO