3/31/2010

ve özlem

ve özlem
ve ikindili kandillerin düş sesi,
bağırıyor elleri isli duman
geç olmadan sabahın şavkına
gece ayazına suskun yangın geçitlerini...

puslu bakışlarınla, bir parça alnın
ve toplasan bir elmacık etmeyen iki yarım yanağın
şimdi geçmişler karşıma
geveze halinin resminde,
neler anlatıyorlar bir bilsen
senin konuşmayan dilinin üstüne...

ve özlem
ve miktarı bir hayli kabarık geçmişin
sayfalara yazsan veresiye dolar
peşin ödesen ellerine hemen atlar...

ve yarına çıkar mı sonrasızlık
çoğalır mı gecenin içinde yalnızlık
bir başak tanesi ve bir arpa boyu yol izinde
dolunayın şahitliğinde...

3/28/2010

oralarda bir şeyler oluyor


oralarda, uzaklarda bir şeyler oluyor
bir bahar yangınında ikiye bölünüyor güneş ve kolları
sokaklar kararıyor ve parçalanıyor dişleri sevdanın

oralarda, uzaklarda bir şeyler oluyor
bir yeni yetme masal büyücüsü
yolunu kaybetmiş düşler bekçisi,
iki damla çoğalıyor kendinden içeri
şimşeklerin beklenmedik iç burkan rengi

oralarda, uzaklarda bir şeyler oluyor
bir adam dişliyor dolunayın rengini
bir kadın örtüyor bulutun kırmızı rengini
faili meçhule atılıyor dolunayın ölü bedeni

buralarda bir şeyler oluyor uzaklara ait
oralara dair mısralarda, kalbin içi kan dağlıyor...

3/17/2010

uçurtma

anlatılıyor/mış lı düşler diyarı
dinliyor/mış lı gelecek zamanı

durdu kağıt uçurtma
küskün göğün saklı renginde,
dalgalanmıyor tırnakları haylaz çocukluğu
dizleri yamalı gün seçkisinde

konuşuyor herkes kelamın dilinde
oysa konuşmaya hasret kelimelerde
mavi ne kadar maviyse
ha bir kelime fazla
ha eksik bir kelime,
anlaşılamadıktan sonra
biçare anlatmak kendini niye,

dinlemiyorken daha sabahı
yüzüne vuran martı renginde,
bir kadehe dolmuyorken akşamların gün eşrengi
şarabın suçu mu bu kendi rengi!

kendini unuttuğun yokuşlarda
bitmeyen hesaplaşmalarda
konuşuyor sokaklar çok sesli
umulmadık balkonlardan
adımların ardına

gözlerini kısıp baktığın bulut beyazında
alı al,moru mor denizler, hep erguvanlarda
yaramaz yunusların sevinci sanki
bu senin gözlerinin hep bir tutamlık neşesi

unuttuğunu sanmadın hiç
unutulmadıkların kıyısında
anlatamıyorsun bak hala
yangının isli dumanını
ona/buna/şuna/

kendi pencerelerini açmış insan gölgesi
durduğu yerden bakıyor,
yok mu adım atmaya karşı balkonun kıyılarına
nemrutun gün görmemiş ayazından hala,

eğilsen dizlerinin önü bir adımlık surlar
korkmamışken akşamın karanlığından
bu seninki kifayetsiz kelimeleri yine şiirin
anlayamadıklarının hediyesi işte bir gün
neresinden yazsan
başı bir
sonu bir

yoruldu kırık uçlu uçurtma
mış lı masallar diyarında

3/31/2009

3/03/2010

istanbul








canımın içi istanbul;
otur konuşalım şöyle.


sen, taşıyamadıklarını anlat,
ben, taşınamadıklarımdan dem vurayım!

sen, sek bir rakı söyle buz beyazı,
ben, kırmızı şarabın kırmızılığında kaybolayım!

sen, kıyılarına vuran dalganın arsızlığından şikayet et,
ben, hep sustuğum için koparılan karaparçaların kraterlerini göstereyim!

sen, kocaman martı kanatlarını sal mavi denizine,
ben, attığım ilk adımda dizlerimdeki yaraların kabuk bağlamayan rengini!

sen, bir tutam kalabalık ek mısralara,
ben, latin kıyıların uzak ıssızlığı diyeyim!

sen, kalmak de hapis avlularda,
ben, gitmek diyeyim özgürlüğe, kaçmadan ama!

sen, saçlarını tara akşamın taraçalarından,
ben, kasabaların solgun tozlu yollarında kirpiklerimi arayayım!

sen, çoğul konuş yanlışlıklarının ardından,
ben, tekil yalnızlığımda ruhumu bulayım!


sen, sessizliklerde şarkılar söyle seyrek zamanlı
ben, suskunluğumda sık adımlı tarlalar ekeyim şarkı sözlerine

sen, sabırda sabır de, başını eğ önüne huşu içinde,
ben, yetti artık diyip, göndere bayrağımı çekeyim!

sen, gördüklerine göz kırp kur yap iki gülümse,
ben, başım önde dağları devireyim!

sen, yeni kitap sayfalarının gıcır sayfalarında yenilen,
ben, sahafların tozlu raflarında yorgun yenileyim!

sen, şiirler oku neşelen, utanmadan sakınmadan sıkılmadan
ben, şiir yazdıkça kendimden eksileyim!

şimdi sen sus artık istanbul! sessizce bak bana,
ben özlemlerimin hasretiyle,gözlerinden öpeyim.

.] © 2008. Template by Dicas Blogger.

TOPO