canımın içi istanbul;
otur konuşalım şöyle.
sen, taşıyamadıklarını anlat,
ben, taşınamadıklarımdan dem vurayım!
sen, sek bir rakı söyle buz beyazı,
ben, kırmızı şarabın kırmızılığında kaybolayım!
sen, kıyılarına vuran dalganın arsızlığından şikayet et,
ben, hep sustuğum için koparılan karaparçaların kraterlerini göstereyim!
sen, kocaman martı kanatlarını sal mavi denizine,
ben, attığım ilk adımda dizlerimdeki yaraların kabuk bağlamayan rengini!
sen, bir tutam kalabalık ek mısralara,
ben, latin kıyıların uzak ıssızlığı diyeyim!
sen, kalmak de hapis avlularda,
ben, gitmek diyeyim özgürlüğe, kaçmadan ama!
sen, saçlarını tara akşamın taraçalarından,
ben, kasabaların solgun tozlu yollarında kirpiklerimi arayayım!
sen, çoğul konuş yanlışlıklarının ardından,
ben, tekil yalnızlığımda ruhumu bulayım!
sen, sessizliklerde şarkılar söyle seyrek zamanlı
ben, suskunluğumda sık adımlı tarlalar ekeyim şarkı sözlerine
sen, sabırda sabır de, başını eğ önüne huşu içinde,
ben, yetti artık diyip, göndere bayrağımı çekeyim!
sen, gördüklerine göz kırp kur yap iki gülümse,
ben, başım önde dağları devireyim!
sen, yeni kitap sayfalarının gıcır sayfalarında yenilen,
ben, sahafların tozlu raflarında yorgun yenileyim!
sen, şiirler oku neşelen, utanmadan sakınmadan sıkılmadan
ben, şiir yazdıkça kendimden eksileyim!
şimdi sen sus artık istanbul! sessizce bak bana,
ben özlemlerimin hasretiyle,gözlerinden öpeyim.