4/26/2009

martılar gördüm sabah

martılar gördüm sabah
kanatlarında uçuşan tüller,

beyaz bulutlara dolalı kaldırımlarda
yürüyen çocuk parmaklı serçeler,
köpük köpük kıyılarından
taşan sakar şarkılar,
şaha kalkmış tepelerinde
tül gibi örülü mevsim güncesi
ılık bir okşayışta tenin gölgesini,
gördüm en erken gövdesi dolu vapurlar
urgancının kirli ellerinde
kayan yağlı bir sabah

ve kalabalıkları parçalayan kulaçlar

düşünce

derin uçurumlar açılmış
adı düşünce
duygudan sonra gelirdi
şimdi ilk hece/
yaşanmışlık diyor bazısı
bazısı süpürgesiz cadı/
bir adım atarken
diğeri nedense hep geri

gökte ay var rengi renginde
geç gelsede bahar haşmetinde
açtı ya hani tomurcuk dalın biçeminde/
güneşe sırtını dönmek neden
zamansız olsada bugününde/
geç aydınlansada gündüzün
çıktın farzet savaşın eskisinden
giyineceksin nede olsa yeni ellerınden

en çok yine '...' yaralayacak olsa da
unutma
kalbin hep sensin daima

4/21/2009

masal ormanı

karanlık açmıştı ellerinde gün ışığına benzer zamanın, ışıltılar serpilmişti kalabalık gövdeler ardı,uzaklar çekilmişti yakına,küçük bir gülüş vardı ardında:
-yalnız değilim yakınımdasın dedi, korkma! dedi

yürüyordu ardına takılı çınar gölgesinin renginde,konuşmuyordu bağırıyordu artık, baktığı yerde takılı kalıyordu engin denizler sanki dalganın içinden kopup gelen köpüklerin sevincinde, tek kerelik kirpiklerin tekrarı yoktu:
-çekiniyor dalgalarım çakıltaşları yuvarlanıyor rengime bak dedi, korkma! dedi

uzun dalları vardı salkım saçak gövdesinde yeşilin binbir tonu gözlerinin derininde,sığınsam sokulsam banada yer varmı kuşlar göçünde, anlatmasam anlar mı sahi köklerin derininde:
-konuşmaya kelime bulamıyorum ülkende akıyor gözyaşlarım damlanın renginde sevince bulandı kollarım sanki yağıyor yağmur renginde, korkma! dedi

yaşlı bir adam sırtında masallar yürüyor dedim bitmez gündüzü, canı sıkılınca takıyor göğsüne ay ışığından rengini,kapalı gözlerin ardından anlatıyor geçmiş zamanlı düşlerini,yıldız seviniyor göz kırpıyor, bak gördün mü düşler ormanında şimdi biri, heceler hep söz dizimi
-korkma! masal değil gerçek dedi

içses

'özen ve önem' bu kadar mı uzak kıyı gercekten insan ruhunda. 'deger' gercekten kaybedilince mi anlasılıyor. peki önemsediklerime ilk gunku özenle davranmam suç mu! aynılık ve nasılsalarla doluyken 'benlikler' hala anlamadıkları neden hep ellerımın ucunda. susmalı yine ıyısı mı. susmalı. cunku samimi olan her sey uzaklasıyor bu anlarda. susmalı ve ıncınmemelı .oncesı nasılsa sonrasıda aynı nasılsa. kabullenmelı

4/16/2009

yağmur mevsimi




cama vuruyor
biri ak, biri kara üşüntüler
ne yapıyordur hayat bu anlarda
ansızın yakalandığı bu yağmurlarda

titriyorken sarı ışığın dumanı
bir araba geçti az önce kederli ve erken
ince topuklarında hanımeli
sarmaşıyor miladına oysa,

dinlemezken şairin şiiri
bitmez bu kalemkeş gece
gözlerinde açan ilk tomurcuk
şimdi hüzünlü bekleyişlerde

dinlesen ne olur
gözleri kapalı baharın sabahını
sen daha gerçek ne derken
döngüsünde bak yine hece

ıslandı mı ayakların
kirpiklerinden önce yine
öylesine yağmurlar bu
boşuna anlam yükleme

gece



bazen susayım diyorum
derin derin,
üşütürken suskunluk tahta bir köprünün üstünde
çözülsün asma kilitleri okyanusun
kana kana kanasın
adımlara dolan yengeç vuruşları,
geç değilken henüz atlamak yüzgeçlerinden
oysa daha erken!
tutunmak nisana

döneyim diyorum bazen de
çöl arası vakitlere salayım
peçesini kaldırmış kum fırtınasını
iki kelime arasına atayım
çarçabuk terli ellerini
parlasın kıvılcımın ateşi
bedevilerin sürmeli sözlerinde

bazen durayım diyorum
katran karası karanlıklarda
film kahramanları gibi
yenilmez yıkılmaz dövüşlerin
perdesi aralık sokak yürüyüşlerinde
bilmediğin dillerin kelimelerinden kaçarken
sandığın gerçeklerle karşılaşmadan hani

bazen ıslanmak diyorum
nisan yangınlarından korkmadan
lastik çizmelerin sarılığından
dallarımı uzatıp gökyüzüne
sonra
maviyi toplamak işte yeryüzüne

bazen alıp başımı gideyim diyorum
neresi olursa fark etmez ama
bir parça ışık olsun coğrafyasında
bir parça gözyaşı işte kirpiklerin ardında

bazen de
bazen tek bir cümle etmeden
kıvrılayım diyorum omuzlarımdan
sessizliğin dizlerine
üstümü örtsün gece

4/14/2009

sanırım

pvc doğramalardan
denize inen yeni şehir haltlarından
kaldırımın orta yerinde duranlardan
kötü niyetten
bitmez yürüyüşlerden
yasaklardan
geç gelen yarım çaydan
saygısızlıktan
sürekli kendini anlatanlardan
ters esen rüzgardan
ayağımı acıtan çizmeden
sol omzumun gereksiz şikayetlerinden
krizin her türlüsünden
anlayamadıklarımdan ve anlayamayacaklarımın teminatı zamanı oluşturan an/lardan
kendileri dışındakileri gerçekte önemsemeyenlerden
çanlar kimin için çalıyorlardan
soğuk gelen çorbadan
istiklal caddesi taşlarından
arayıpta bulamadığım cd kapağımdan
başlayıpta yine,yine bitiremediğim kitabımdan
yazı yazmaktan
devrik cümlelerden
sıkıldım ziyadesiyle
blog
sanırım.

4/12/2009

harita

sen hiç bulutları aradın mı
ellerinde
ardındakilere buladın mı

yıldızların düşünü

4/09/2009

sanki dün

bugün eski bir gün
bakkalın dalgın gözlerinde,
şehrin kemikleri ısınıyor bahar yangınında
oysa suları yarıyor sanki musa
erik ağaçlarının çeperinde,
duymuyor musun!
hadi dinle
hecelerde

bugün eski bir gün
sulukulenin girilmez geçitlerinde,
çengiler volta atıyor
bir meteliğe darbuka sesinde
nasırlı bilekleriyle

bugün eski bir gün
çınarların omzundan inerken şehre
karşılaştın falcı kadının iç boğan sesinde,
koştun farzet
belkide kaçtın
kalabalık bulvarlar değil mi
bu karşılayan suretini
ne çok gölge
ne çok kelime
oysa
ne çok kalabalık
ne çok kabarık

üstü kalsın
bugün eski bir gün
gökte dolunay rengi
ve venüs durgun
sanki erken
sanki dün
bugün artık bir gün
kafiyesiz bir bugün :

4/07/2009

lorca/nın çığlığı



lorca/nın çığlığı mı bu! kor karanlıkları yırtan
kirpiklerini örtünmüş yıldız dehlizlerinde

karanlık kanat çırpıyor rengine,
kavga ediyor bir baba, küflü ağların çeperinde
elleri sarı kül, dökülüyor parça parça sesin
uğultular bilenirken baykuş gözünde
adım izleri var karaağaç gövdesinde

küskün gövdesinden uzanıyor ormana
ayakları balçık karaağaç sökümü
yalnız çocukluğuna eşlikçi yapraklarında
lorca nın çığlığı bu!

mavilikleri şahlandıran
dizginlenemeyen aydınlık izlerinde

4/05/2009

yaban/cı

bir anda uzaksın herşeye
tanımadık bir yabancı gibi
sancıyorken omzun sol neşter çarpıntısı
geçti işte bugünde dün gibi

uzaklaşıyor yakınlığın arası
kendine yabancı an'larda
bakıyorsun durgun bitevi
yamaçların sarkıtlarından
devleşen en yukarılara

koşsan biçare akşamların
sorgusuz sorgulamalarından
bit çift bakış var mı
sıcak ve samimi yamaçlarda

gittiğin yere götürdüğün senle
tanışmaktan sıkılmadın mı her nedense
her el sıkışmanla kendinle
karşılıyorsun aynı gün doğumlarını
aynı renginde,

devrik bakışları taşımaktan yorulmuşken
anlamsızlığın kol gezdiği meydanlarda başı boşken
karşılıyorsun ya hep iyimserliği
ne desen boş
ne anlatsan daha boş


yaban kelimelerin, bir çift yabancı el sesi
uzaklaşıyor yakınlığın tanıdık sıcaklığından

4/03/2009

bahar mı bu

bahar mı bu, dallara asılı olan
gün yüzlü tomurcuklardan,
salkım saçak sokaklarında

saçların nar kokulu akdeniz rengi

bahar mı bu, maviye dolalı olan
kolları açık güneş beyazında
cenovanın tedirgin bekleyişi
ve özgürlüğün hüviyeti

bahar mı bu, geceye asılı yıldızların
ay doğmadan parlayan neşesi

bahar mı bu,bezeli ağaçlarda
çağlanın buruk tadında
aldanışın açan çiçekleri

ah! doğa
kanıyorsun ya! hemen dallarına
yüzüne vuran bir parça güneş sarısına
ve kollarına konan deniz mavisine,
kanma demesemde
unutma yağmurların rengini
yanılmaya gönüllü olsanda
aldanma bu yalancı bahara,
görünen değil görünemeyende gerçekliğin
dallarında değil toprağa kök salan damarlarında düşlerin
yıkmadan, var etmekte hüviyetin
azaltmadan çoğaltmada işte maharetin
sanılanda değil de sanamadığında hep rengin

bahar mı bu,sokakları yalınayak dolaşan
'dalgacı mahmut ' gibi gökyüzünü boyayan

.] © 2008. Template by Dicas Blogger.

TOPO