2/26/2009

martı göçü

martılar neden yakışır gökyüzüne
bilmediğimiz renkler mi saklı düşlerinde
kollarını açmış sarı iskele yorulmuyor mu
sabahları şehrin güvertesinde,
kanat çırpsam köpürse kirpiklerim
bu şehrin göğüne sevdalı martı göçünde,
neyse ki aydınlık saklı gelecek zamanlı düşeşlerde...

2/21/2009

ay gölgesi

kırık kanatlarında gece
ve
diz çökmüş gölgeler :

ay rengi vuruyor
sanrıların geçmiş izlerine,
karanlık aydınlatıyor saçların bir tutam loş halini
upuzun uçurumlar açılıyor iki yakalı
kalabalıklar ve kalabalıklar dizili
iki köprülü eller yamacında,
bir kadın utanır hallerde
bir adam çekingen mevsimlerde,
kıyıya vurmadan çekilen dalganın kokusu
şarabın mavili renginde,

yakın sandığın uzakların aksında
uzak sandığın yakınlığın yakısında
korkmasa gözlerin
geçer bu kırıklık boydan boya
korkmasa ağzının sol köşesi
açacak yakanın sol yankısı
ah birde sözlere karışsa buseler
sürgün verecek bu düşler bulvarı

yürüyorsun mağrur dağların doruklarında
oysa içinde açan kardelenlerin coşkusunda

2/17/2009

...

şaka ya! hani bugünün yaşamı,
sen ki yaşanmış dünlerin onur ağacı,
kök saldığın topraklara küsmüşsün
tek göz bir kutuda
usulca yalnızlık biçmişsin
şimdi
omuzlara dolan denizler sen
yıldızlar var hemen başında
avuçların dinmeyen yankılarında
göz kırpar bulutların kanatları
bak işte yine bir sen,
tek parça ay ışığında
selam duran bir çift muhabbet kuş gölgesi
fener olmuş tüm sessizliklere birer ikişer
kalabalıkların resmi geçit törenleri

özlemez mi insan sol bilek çarpıntısını
özlemez mi yürüdüğü tozlu sahne sancılarını
sahi özlemez mi tahsin amca!

2/15/2009

/bazen/

bazen kendine ait olmuyor insan
uzak salıncaklarında sallanıyor
tenha kuytuluklar dolaşıyor gölgesinde
pusu kuruyor tepeleri
gün görmemiş kıyıların
kalp atışlarına

bazen kendine dolmuyor insan
akıyor damarlarında nil gezintileri
düşlerinde açan seraplar
biriktiriyor çöl rüzgarlarının
yelkovana dolalı tanelerini

bazen kendinde durmuyor insan
sersemliyor gövdesinin duruşunda
bükülüyorken hayatın bin bir türlü kabaresi
tek bir darbede yere seriyor koca gövdesini
sol yanında açılmış insafsız bir kovuk
o kovuktan dışarı taşan
tek bir damla rengi,
insansa
insanı bu dünyada kahreden
kızıllığın sesi

bazen kendini istese de bulamıyor insan
canlıyım-ölüyüm
canlısın-ölüsün
canlı-ölü
bir tuhaf insan=fiil çekimli

2/08/2009

tekrar


sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,
her ne olursan ol,
ya olduğun gibi ,
ya göründüğün gibi ol.

2/07/2009

an/lar

-kollarını açmış gecenin kanatlarında yürürken atlamaya korkar oldu uçurtma parmakuçların yamaçlarından, saçların ucunda ıslanmış günün yakamoz kokusuna bulanmıştı ay ışığı, pamuk tarlaları vardı başak renginde, güneşin yere düşen şavkında ıslanıyor gibiydi iki damla...

yürür gibi anlarda durup ardımıza bakıyorduk gölgelerimizin tenhalığında yüzümüzü saran sarı mum ışığıyla...
karşı kıyılar vardı,
uzaklar,
kürek çeken yakınlar bu zamana...
oysa ,oysa kaybolduğumuz kalabalıkların karanlık geçitlerinde karşılıyorduk bir diğerimizi,gürültü,keşmekeş,zihnimizi bulandıran sessizlik yakamozlarında,
ve bir açılımlı pırıltı vardı ellerimizde,açıldığındaysa hep solan ve küskünlükleri beyaz bayraklarla sarmalayan...
tersten okunuyordu kitap sayfaları ve şehir aynı değildi aydınlık köşelerinde, canı sıkkın gibiydi köşedeki bakkalın kaldırım üstü karşılamaları, çatılardan akıyordu bir şeyler dizlerimizin üzerindeki eteklerimize, oradan hooop koşar adım gittiğimiz deniz dolusu maviliklere, boşaltıyorduk gözpınarlarımızdaki kirpikleri tonlarca yüküyle bulutların gönderine...sonra hatırladığımızda en çok incindiğimiz anları takas ediyor, buluyorduk şarabın ebruli rengine, birde gözyaşları vardı kadehin kıyılarında dolaşırken korkmadan cesurca atladığımız...kapıyı ilk açtığımda karşılaştığım ben ile yeniden tanışmanın sevinci hep üzerimdeyken korkuyor ve kaçıyordu sen yangına bulalı ayakların ateşiyle,özleme sevdalı düşler bulvarında ortaçağdan kalma çan sesleri doluydu dört yan, meydanlar vardı sonra her bir köşesinde dumanlar tüten ,en çok korktuğum bu anlardan korkmazlığında büyürdü bir sen gölgesi dev gibi olur sığınırdı suretim ve ben, yalnız ikimiz. kendimi alıp biçare dolaştığım sabahların birinde denk gelmiştim üşümüş yüzünün sol köşesiyle,bir şeyler vardı ipince sızan ve içimi acıtan,ellesem bana bulaşacak karaparçalarının yüküne hazır değilken okyanus dolusu dalgalarını bırakmıştın küçük köşelerime,dizlerimin üzerine çöreklenen güçsüzlüğümde çakıltaşları yuvarlanıyordu artık kalbimin hudutları içinde, çiziyordu yağmurların erken açılan damlaları sokağın rengini ve sızlıyordu park kaçkını bir gececinin omuzları üstündeki gövdesi,
sonra gözler vardı birde mavinin tonundan renk çalan sadakatin gündoğumlarında hatırladığım, en çok dürüstlüğün yakıştığı anlarda kulağın ardındaki fısıltılar dökülürdü küçük harflerin doruklarından buralara, dalgalar daha coşmadan oltanın ucunda vururdu sahile düşler tek göz bir kutuda,
birde gündüzler vardı henüz aydınlanırken topladığım manolya ağacı dallarında-
dedi kadın ,baktı adam.

2/01/2009

uyan



uyan uykundan
çok uyursan her şey geçer yaşanmadan
uyan güzel uykundan
ne kadar tatlı da olsa
hayat uykuyla geçmez

yaşanacak o kadar çok şey
anlatacak, anlayacak çok hikaye var aklımda

ama sen uyursan kime anlatırım
sen gözlerin kapalı kalırsan kime
çok uyursan, gözlerin mahmur kalır
güneş ısıtmaz kirpiklerini

uyan uykundan güzel kız
içi güzel yüzü güzel
canı çok şeker

belki çocukluktan kalan
küçücük bir hikayenin
ardından gitmek içindir uykular

belki yaşanmamış ,yaşanacak
onca hayal peşinden
koşmak içindir bütün masallar.

j.barbur










r.oxigen şu an itibari ile süper çalıyor...
jehan barbur,ansızın gelip buldun ne iyi yaptın...

kitap okumalı...
sabahları boğaz trafiğine paydos,yaşasın denizler...
kıyı köşe dip temizliği bitti bitecek,herşey ait olduğu yere artık...
sokaklar özgürlüğün en direk adresi...
g.hanım süper insan,tanımaktan çok memnun olduğum şahane insan,teşekkürler, bilmesenizde,görmesenizde varlığınız için varlığınıza...
boncuk muhteşem yaratık...

cansever dizgesi

ne doğru ki ne yanlış
ne hayal ne gerçek
soluduğun havanın yakamoz kokusuna bulalı
kızıl ay gölgesi düşlerde,
sandıklarının aksını parçalıyor
elleri bağlı dün’ün yamaçları,
bir karga uçuyor kanatlarında yangınlar
serpiliyor dört yanı mamur tepeler
anlayamadıklarının köprüsü seriliyken yere,
soluyor yapraklar
riya dolu hayatın kefelerinde
kefe kendini kandırıyor hep her nedense,
mısraların efendisi şiir dizini
ne doğru ne gerçek bu yeryüzünde
anlatabilir misin bilinmedik diller ülkesinde
dünya!
hani denizlerin var mavinin tonunda
tepelerin ardı sıra kahverengi yamaçlarında
sarı başaklar gülümser yakın kıyılarda
birde uzakların var insan yükünde
iç acıtan riya rüzgarlarında,
hiç mi sakınmaz insan
kapıldığı fırtınaların, söktüğü köklerin topraklarından
hiç mi korkmaz o toprakların acıyan canından,
köklerin kanayan damarlarından,
sahi!
çekinmez mi buzlu doruklarından,
dalga dalga olmuş kırağı gözyaşlarından,
hiç mi anlamın anlamı yok
nasırlı kalplerin çorak topraklarında
artalan zaman çanlarının
yanlış sesinde duyulan
arsızlık çığlıklarında

hani elleri bağlı gün kıyısında
anlayamadıkların köprüsü seriliyken gökyüzüne
adım atmaya korkmaz dimi artık insan
karanlıklarla dolu bulutların beyazına
beyaz yol gösterir dimi altıok
aydınlığa açılan tünelin ucuna

sahi günah değil mi
dağılan kolyenin uçlarında
serpilmiş incileri usulca saklamamak

sahi
ne düştü ki ne gerçek
ne görünen ki nede görülemeyen
hayat bu ya!
bir cansever dizgesi
'hey gidi duyumuna yandığımın dünyası.......' dizili...

.] © 2008. Template by Dicas Blogger.

TOPO