sen yağmur!
damlalaların ne çok yağmur
ne ansız gökyüzün var! seni bırakan, ellerinden
ıslatmıyor yüze vuran damlan
durmuyor şavkı aydınlanmamış gündüzlerde,
ne bu celal! yağmur, desede ağzın çeperi
sen dinlemezsin ki şu köşede sessizce
doldun yağmur, ayaklarımdan içeri
sel oldu damarlarımda, sol yanı busenin
nehirler çağladı, fırtına koptu gökgürültülü gözlerde
kalbin sızıntısı, taştı buldu en nihayet kemik zarını,
sen yağmur! bilmeden bulaştın paçalarıma
bilerek kaçtım sırt çevirdim oysa gündüz akşamlarına
sen yağmur! bilemedin hangi parça deniz olduğunu
bilemedin saklı gümüş rengini
sen yağmur! bilmeden değdin toprağa
değdin ve hızlıca geçip gittin köklerden uzak yarınlara
damlalaların ne çok yağmur
ne ansız gökyüzün var! seni bırakan, ellerinden