rüzgar dolmuş kürek kemikleri bulutun,
bir hızda, bir hızla çağlıyor kendinde...
kömürlü trenin makina dairesi gibi çocuk elli uçurtma
alev alev olmuş görmüyor resmini gökyüzünde.
en güzel bahçenin çerçevesinde hep bir parça örgü, bir takılı misina,
uçurtmanın kuyruğu bir de şu ağacın yaprakları
ve suskun nedense çiçeklerin taçyaprakları,
salınıyorken başıdumanlı gündüzler, rüzgar nöbetlerinden ses dehlizlerine.
derin bir soluk geçti az önce bi dizinden,
akdeniz renkli bir gülüş hayat buldu şimdi bu dizede..
ağlarını atıyor sanki hayat gökdenizine
rastgele diyip çekiyor zamanın elleriyle,
balıkları salıyor neyse ki geri sularına,
derdi deniz kokulu buram buram mavi saçları oysa..
feryat ederken dalga, duyar da koşar mı sahi kaptan!..
serer mi! okyanus serili gövdesini
elleri yağmur olup yağar mı bu yangına,
toplar mı! tırnaklarının avlusuyla zerreleri
hediye eder mi! gülüşünün gökkuşağı rengini...