2/29/2008
2/27/2008
2/26/2008
an lar
her şey sadece an'larda saklı...öncesi yada sonrasının dili yok hiç bir zaman...o an ve o durum sadece...önceden o an'a taşınıp ,sonrayı belirleyen bir o an...hayatın mahkum olduğu yada hayata mahkum olan an lar...
sonra
biliyor musun ben hiç kızıl bir gökyüzünde bulutlarla şakalaşamadım...akşam çarpıyorken yüzüne bir şehrin siluetinden kendimi alıp gitmek hep acı vermiştir bana,ardımda bıraktıklarım beni karşılayanlara hep yenilmiştir bir burukluk olsada,rüzgara bıraktığım gözyaşlarımı acımadan bıçak gibi kesen martıların kanat çırpışları bile bu kadar acıtmazdı canımı,çapkın bir göz kırpışın ardına saklı bakışların gölgeleriyle dolu sokakların gündüzleri,geceler sanırım hep bir klasik o. pamuk cümlesi bu şehirde...hayatını aslen başka şekillerde başka dilde yaşayan o adama inandığım o andan itibarende onunla hiç konuşamayacağımı biliyordum yine...yaşadığı değil yaşamadığı bir an'a mahkum bir hayattı sesi...
her seneye ait bir çiçek bulacaktı elleri, evin çeşitli köşelerinde her yeni doğum gününde...cılız bir kalem ucuyla yazılmışda bir kaç mısra...ve bir not ile
bayım! bu zamanda saat kaç diyen çocuk ellerine düşmüştü ya hani o ağacın büyük gövdesi,tepkisiz ve itaatkar,
seyirci gözlerinin önünde işte bu yüzdendir ki
2/25/2008
sarmısaklasak da mı saklasak
m. faithfull konserine bilet var seç beğen al modelinde hemde 3 gün,
ammavelakin buralarda olmama ihtimalim var önceden bilet alsak bir türlü almasak bir türlü şimdi...bu cephe böyle olmaz olamaz tikkat nayır ve de hayır,rahat hazır ol...acıktım ravioli yiyip mide spazmı geçirmek istiyorum yine her ne hikmetse...oxigen uzun zamandır hep aynısın...h.cibran okumalı bir kadehle birlikte...bahar geldi hoş geldi...ayrıca sevgili blog, bu beni ne yapmalı bilmiyorum,muamma...siyah bir yüzük arıyorum başparmağım için 27 sinde uğrayacağım atölyeye...ne diye otomatik ödeme talimatı vermiyorsam yine fatura ödemeyi unuttum...bakushilerin sıradışı hayatısı tam anlamıyla fevkaladenin fevkinde çin işkencesiydi kendime ait olan türkiye rekorunuda ilk 5 dk.da,
salonda birilerinin ayaklarına basmak ve birilerininde içlerinde şahsıma ettikleri en direk küfürleri üstlenebilme cesaretini göstermek kaydıyla terk-ı endam ettim ki gözlerim yaşardı pek bir gururlandım kendimle böle böle blogcum.....
olmalıydı
the ahn trio, üst katta denize karşı olmalıydı ist.modern
pazar güneşin süperdi ammavelakin mantar daha fazla olmalıydı sandv. te lucca
afm bu sene böyle olmamalıydı
filmler zamanında başlamalı
ışıklar çıkışlarda yanmalıydı
ve jose cura ile
kulakların pasını silmeye gitmeye ,
az kaldı
2/22/2008
insanlar özgür olmalı,en temelde nasılsa öyle olmalı...hür,bağımsız ve 'kendince' ve düşündüklerince ve ve ve işte...insanlara bir şeyler söylemekten sıkılıyorum, çok hemde,müdahaleci olmak kontrol ediyormuş gibi olmak çok sıkıcı,üstelik kasti yanlıştasalar hemde daha çok...herkes birey dimş,bir bi r e y...
çok rica ediyorum kimse kimseyi aptal yerine koymasın...her şeyin farkında olarak hiç bir şeyin farkında değilmişçesine yaşamak zaten yeterince ağır ve incitici...
çok rica ediyorum en azından kendimize saygımızı yitirmeyelim ,başkasını aptal yerine koymuşuz gayri samimi davranmışız hoş mu şimdi peki!
nerede insanın kendine dürüstlüğü
biraz samimiyet
bir parça saygı
bir parça insanın önce kendisine dürüstlüğü sanırım
erdem yani erdem
kaldı ki filozofça bilgelik, insana yakışan budur çünkü...bilgelik ve gereği ve değer
insanları olduğu gibi kabullendiğiniz için büyümeyin sakın ,çok ağır çünkü yükü kendi omuzlarınıza
2/21/2008
işte bu an
breakfast on the morning tram, işte tam 0.59 daki o tını süper mi süper.....güzel şarkı lodosa rağmen,güneşte var şantiyedeki gürültüye rağmen
2/19/2008
yinede
yinede
bir yere gitme...
iyi ol ,ama yinede varol ,sağol
olur mu
çünkü tahammülüm yok
dünyadaki kötülüklere,
değerlerini savunan
inandıkları uğruna savaşan dürüst insanları görmek
en azından güç veriyor bu dünyada insana
beni tanımasanda varlığımdan bihaber olsanda şu dünyanın diğer ucundan biri senin iyi olmanı diliyor...
2/18/2008
bir nev-i ş............
yürümeli:ayakları şöyle vura vura düşmeden korkmadan ıslanmadan pat pat,yürüdüm yürüdüm çocuklar gibi.........
dinlemeli:m.molina nasıl iyi geldin nasıl güzel yakıştın şu beyazlığın neşesine......
içmeli:b.çikolatalı mocha ext. hot elde sokakta......
yemeli:sıcacık mı sıcacık minestro bir çorba dumanı tüten.......
dolaşmalı:dağ tepe dümdüz.........
seyretmeli:her ne istyorsak
almalı:tooooopshoooooptan
ve
sevmeli
bol tel şehriyeli
tel şehriyeli çorba
patates kızartması ki hayatın anlamı
spagetti dikkatimi çekerim tel şehriye ile akraba
ve can alıcı nokta
beyaz çikolatalı sufle değil tabi ki ,kadayıf tatlısı yakinen tel şehriye ile kendileri akraba olur
teş tel ve tel şehirye olayı buram buram
bunları hiç üşenmeden seçip mönü teşkişl eden böylesi birilerine teşekkür eder onlar adına kendime afiyet olsun der yine bekleriz deriz
...gündüz düşlerinin sahibi bir aydınlıkta bir kadın şarkısıydı,bilinmeyen dilde...önüne kattığı adımların gölgesini savuşturmaktan hiçbir zaman korkmazdı,zamanın geçkinliğindende...kesik uçlu eldivenin parmak uçları sallanıyordu cebinden dışarı ve bir türlü adını doğru söylemekten emin olamadığı bir şişe kanyak ile...tüm yazarlar neden aynı şekilde bakıyorduysa bu mavi gözlü adamda ona tanıdık bakıyordu şu anında...sanki onu tanıyordu...adı konulmamış bir oyundu bu...adam duruyor kadın ona yürüyor kadın duruyor adam ona koşuyordu...sauranın filminin açılış sahnesi gibiydi ilk karşılaşmaları,kaçak ve ani bakışların rengini onlar dahil çevrelerindeki herkeste fark etmişti...onu ilk gördüğünde aklından ne geçmişti bilmiyordu ama şimdi her gördüğünde heyecanlandığı aşikardı,çocuk gibi oluyordu en son kapının ardına saklandığı duruşundan ona bakan gözlerini hediye bırakmıştı.aşk olabilir miydi bu...tanımlayamadığı kocaman bir şeyin içinden henüz çıkmaya çalışan kız korkuyordu bellide ediyordu üstelik...bu hali korkutuyormuydu adamı bilmiyordu ama ürküttüğü kesindi...kısa bir yürüyüşün, uzun koridorunda ona bakan gözlerini yakaladı yine çakmak çakmak...utandı kız kendine çekildi...bir fincanın çeperinde kim aşağı korkusuzca bakabilecek oyunu oynuyorlardı.sanki...umarsız ve az biraz serseri adımlarına henüz yeni kavuşmuşken bağlanmaktan bu defa artık korkuyordu,özgürlüğünü kazanmaya çalışıyordu hala,yeşil montunu giyip boynuna sımsıkı sardığı atkısıyla uyandığı sabahta beyaza karışmış kentin kucağına koştu ayakları su çekene elleri üşüyene kadar...içine bir kaç damla kanyak karıştırılmış sıcak bir kahve donmaya yüz tutmuş ellerini ve kimbilir belki kalbini de ona geri verebilirdi...cam ardından seyre daldığı şehrin görüntüsünde ona böylesi tanıdık bakan adamın maviliğini hatırladı ,proust aklına geldi,yinede korkuyordu...bu kadar kısa sürede, bu adamı düşünmeye başlamak üstelik bir heyecanla
bu ne dedi allahım
bu ne
2/17/2008
sadakat aşka aitse sadakatsizlikte aşksızlıga.dogru.cok dogru a.ümıt ask k6peklestıremıyorsa ınsanı ask degıldır kı.
2/15/2008
sadece hissetmek
emin değilim...hiç hemde...sadece uzun uzun bakıyorum sessizce ve düşünüyorum...düşünüyorum...
hislerimle değil aklımla malesef
düşünüyorum,bir güvensizlik denizine düşmüş gibiyim,sadece hissetmek ve düşünmemek istiyorken oysa...hissederek düşünmemek ne güzel birşey oysa
2/13/2008
2/12/2008
2/11/2008
iyi müzik
2/07/2008
sabah sabah 5
etrafımda bu kadar ilkeli,kurallı ve işini fazlasıyla düzgün yapan insan görmekten aşırı sıkıldım!!!herkes kendi işine baksın bu bir ve herkes kendi işine baksın buda iki...anlaştık mı...brekfeast on the morning tram güzel cd seni 3...süper bir elbise gördüm ve dayanamadım yine aldım bu dört...
/kanyak/içmek yada -konyak- içmek istiyorum bu ara sadece,
buda
evet 5