8/29/2009

syf.239

insan hicbir zaman büsbütün yalnız degildir dünyada.en kötü durumda, bır çocugu, bır delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı, yani kendisinin eski bir halini bulur yanında.sorun, zamanımızda bır kültür temsilcisinin, geçmişte bir din adamından, bir sanatçıdan, bir bilginden, bir düşünürden daha az dinlenir olmasında değildir. sorun, şimdilerde .....syf. 239/y.uğraşı

8/28/2009

Gelecege not

karakoy su saatte enfes blog, tuhaf bır gızı, gızemı var. sıır gıbı marmaranın koyu lacıvertı, ardından sepetcıler kasrının kırılgan ama magrur sıluetı. yarım ay vuruyor sehrın eskı koselerıne bır barok tınısı zerafetınde. geceler yakısıyor bastan cızıyor sehrı kendı rengınde. gece ve ay tum bu yanılsamanın ıste gercek musebbıbı. ve son bır mevsım guncesı.

8/26/2009

.forizma ozen ve oneme

gemi bir kere su almaya gorsun ,batması kacınılmazdır. sandal mı! nafıle tasıyamaz koca gemının yukunu bıcare

asmalımescıt aksamları

kolları erken cekılıyor gunesın artık, usuyor olmalı yaz aksamları. bu vakıtlerde hazırlanıyor ıste yaprak dallarından ayrılmaya, esıyor ruzgar daha delı yuzunu sonbahara donmus mevsımın kollarına...kabullenmıyor govde, acmıyor tomurcuk bu son-baharında, bası dumanlı daglar gıbı cekılıyor gondere ve beklıyor usulca sessızce ılk-baharını ruzgargulu mevsımınde...ve tuhafthr usumuyor ruh ortunmuyor suretını, sakınmıyor... asmalımescıt aksamlarına

hikaye

10 sene tanrım! kocaman bir 10 sene kendime şahitliklerim...

içimde verdiğim mücadeleleri hep görmezden geliyordu umursamıyordu, farkında değildi belki ama dayanamayacağımı biliyordum artık daha fazla...
bu eşyalar, bu ev, fazlasıyla mükemmelmiş gibi duran bu mutluluk tablosu beni artık boğuyordu, geçte olsa içimde kavuştuğum bir özgürlüğüm vardı ve ondan vazgeçmek istemiyordum artık,bir sabahta bir not bıraktım ona beklenmedik, sırtının yüzgeçlerini dönmüş bir yunus balığı gibi kıvrılmışken yatağa :

küçük bir çizgi çizebilir misin
sade, net
ama küçük bir çizgi güzel adam,
bu hayattaki
büyük şeyleri utandırırcasına
küçük bir çizgi.

muhtemelen anlamayacak ve hatta bir öfkeyle buruşturup atacaktı yine...yanılmadığımı ise çok uzun olmayan bir zaman diliminde anlayacaktım,

anlattı her zamankiliğiyle sonuçta...
bildiklerimle karşılaşmış olmanın sonucu sıradan olağan bakışlardı,durgun ve isteksiz gibiydi artık adımlarım, karşısında günden güne sessiz yardım çığlıkları atmaktan yorulmuş ve tüm göreve dönüşmüş gerekleri de aniden bırakmıştım ellerimden.
sanki bir başkasının hayatını yaşıyor gibiydim, her zamankiliklerime alışkanlıklarıma yabancı kalıyordum,
bu ben değildim...
sevilen nasıl olurdu da sevenin yankısını hissedemezdi…hissetmek,
hayatın temeli değil miydi, insanı var eden…

onca zaman ne söylemiştim ben,o ise ne demişti her defasında bana, tüm geçmişim bir anda gelecek gibi serilmişti önüme, bir o konuşuyor bir ben ve sonu olmayan
uçurumlar açılıyordu her defasında ...sırdan bir akşam yemeğinin sıkıcılığından bile sıkılmama izin yoktu kalabalıklarla dolu dünyasında,ya hiç susmayan bir telefonu ya yapılacak bir ton işi yada mecburiyetlerin bekçiliği sıradanlıkları vardı hep,hissetmekten km’lerce uzak...

ben neydim onun için artık, iyi eğitimli güzel bir kadın mı? sevginin erekleri aşkın yüceliği neredeydi artık…sırtlarımızda tonlarca taşıdığımız maddelerle dolu bu ağır yükler neydi…

sanırım en büyük hatam mutlu olduğumu sandığım o günlere olan sadakatimde ki ısrarımdı,belki de adanmışlık... bazen bazı şeylerin kopmasına, senden ayrılmasına izin vermeli aslında, oysa yanılsamaların gölgesinde hatıraların seçkisinde en özel en güzel cümleleri buluyor ve yapıştırıyordum tüm o affedilemezliklerine üstelik…bile bile gönüllü kendimi darağacına götürüyor ayaklarımın altındaki iskemleyi hep en önce ben çekiyordum…sonuç mu, sonuç hep karşımda affedilen bir adam, hep sevilen her defasında…tuhaf ama insan bir kere hata işlemeye başlayınca da gerisi bir çorap söküğü gibi geliyordu…ben alışmıştım affetmeye ,o’ da affedilmeye…sorumluluk duygusu da artık iyiden iyiye azalmıştı serseri bir özgürlük taşıyordu sırtında,rutininde mecburiyetler cumhuriyetiydi benimkisi de artık,kısacası bize ait özgürlüklerimizi boğan bir meydandaydık ikimizde soğuk ve yabancı…

bir anda ne olmuştu ki, bu sihirli dünyanın bütün ışıkları sönmüş ve karanlıkta kalmıştım sanki…

bir süreliğine, kimseye haber vermeden bir el çantasıyla şehrin kuzeyindeki arkadaşıma ait eve gitmeye karar verdim...cam kenarı bir otobüs koltuğu tek ihtiyacım olan şeydi...telefonda konuştuğum görevli hiç yerlerinin olmadığını ancak yarım saat sonrasında kapanmamış bir rezervasyon olduğunu ve tekrardan aramam gerektiğini söylediğinde yine kızar bulmuştum kendimi...bir kerede isteğim tek defada gerçekleşebilseydi...bilmiyordum oysa bu serzenişlerdeyken sonraların uyandığını...

8/23/2009

şiirin önsözü

ansızın çıkar bir şair, ansızın şiirinden :
bir gündüzde unuttuğun kitapların sırtından bakar sana, eline alırsın umarsızca bir anda, bir anda soluklanır kelimeleri dalga dalga, derin bir nefeste canlanır sen, dökülür satırları öğlen vaktinde ardına...sarılırsın, daha çok sarılırsın ve hissedersin her bir satırını her bir harfinde, sevinirsin sadece sevinirsin ve teşekkür edersin minnetle bu şairin ansız varlığına bir dua gibi içten büyük bir samimiyetle, okursun tekrar tekrar ve tekrar,
ve nefes alırsın her bir satırında,



DÜNYAYI TAŞIYOR OMUZLARIN

Bir gün gelir, "Tanrım!" diyemezsin artık.
Toptan bir temizlik zamanıdır.
Artık "Sevgilim!" diyemeyeceğin bir gün.
Çünkü boşunalığı kanıtlanmıştır aşkın.
Ve gözlerden yaş akmaz.
Ve ancak kaba işlere yarar eller.
Ve kuruyup kalır yürek.
Kadınlar boşuna çalarlar kapını, açmazsın.
Tek başınasındır, ışıklar söndürülmüş
ve karanlıkta parlar kocaman gözlerin.
Belli ki acı çekmeyi bilmiyorsundur artık.
Ve hiçbir şey istemiyorsundur dostlarından.
Kimin umurunda yaşlanmak, yaşlılık nedir ki?
dünyayı taşıyor omuzların
ve bir çocuğun elinden daha hafif dünya.
Savaşlar, kıtlıklar evlerde aile kavgaları
hayatın sürüp gittiğini kanıtlıyor
ve kimsenin özgür olamayacağını.
Bu gösteriyi acımasız bulanlar (o yufka
yürekliler)
ölmeyi yeğ tutacaklardır.
Bir gün gelir ölüm de işe yaramaz.
Bir gün gelir bir komut olur yaşamak.
Yalnızca yaşamak, hiç kaçış olmadan.


'carlos drummond de andrade'

8/22/2009

iki üç mısra

derin bir soluk geçti az önce yazı vaktini;

sıkılgan şairlerin sokağında iki üç kelam
mürekkebi kuru kuşların kanat göçünde.

sesliyor buyurgan fiiller köklerini, yaşlı surette
ve açılmıyor göz duvağı
ki aldanacak iki afrika sokağı,

yürüyorken ardın kamburun sırtında
solgun yüzün kederli gövdesini,
tanımıyor oysa bak, ormanların neşesi!
kopup gitmiş şiirler parça parça dumanında


istasyonu arşınlayan parmakların
son kalkışıydı bu vakitsiz makinistin
biliyor ve gülüyor işte
bıyık altı münasebetsiz kirli tuvalin ardında

sokulgan ve soğuk yaz akşamlarında
miras dünler canlıyor hala
boynunda şiirler birer urgan
dolanıyor sanki her bir ilmik atışında,

hangi yükseklikten atlasa şimdi hayat
devrik kelimeler ve diz çökmüş hepsi
tek bir hece var oysa
doğrulmaya çalışan,

aldanışın aldanışına

8/19/2009







gökyüzü senin
toprak senin
yıldız,ay
buhara karışan nefes senin
hava senin
buluttaki nem senin
attığın adımın gölgesi
renk senin
yok mu sana ait olmayan
yeryüzünde kendine kalan

8/08/2009

her gidiş zamansızdır
ve iyilerin gidişi hep acıtır,
hiç tanımadığına gözyaşın varsa da böylesi
neyin tesellisi olabilir ki bu kalana,
müziğin bol olsun '' bahadır akkuzu ''
yıldızlar ışığın daima

8/06/2009

iskenderiye


iskenderiye de tütüyor yalınlık
kirli ellerin saçaklarında,
iki kıvılcım bakış doğuyor gün batımında,
katalan dansına çağırıyor bir çöl fırtınası şimdi,
bakışlara dolmuş kum tanesi şaşkınlığında
oysa kendinle tanışman var akdeniz aralığında
konuşuyor kelimelerin diz çökmüş halleri
gece ve kuytu, kovalıyor arka sokakların gizini
akıyor soğuk kelimelerin lirik efendisi
bir kadehin şavkında aydınlanıyor
yüzün o gölgeli geçmişi
kerpiçlerin gövdeleri kendine susarken ,şaşkın insan ve yine anlamsız sureti...

uzayda hayat var mı

*hani sen -artık- bir şey söylüyorsundur, sonra aynı bir şeyler, sonra yine aynı bir şeyler, hani olmasınlar...'ama' anlamak değilde, anlaşılmak hiç değilde,define bulmuşçasına sevindikleri o kendine inandırdıklarının ben biliyorumların kıyısından köşesinden değilde tam içinden bulup çıkardıkları kendilerine açıklamalarıyla hala, konuşmuyorlar mı...gitsen neden gittiğini anlamazlar, kalsan neden kaldığının farkında değildirler...
adı bu ilk hece ben/ sonrası çorap söküğü/ cillik...
*fazla uzun bir cümle oldu,yoruldum,bir iki üç tıp
*akdeniz heykeli görmeyeli uzun zaman oldu
*kaş çok özlendin
*köprünün sarı ışıkları facia
*cohen hoşgeldin
*i.acar boş mu konuşuyor dolu mu anlayamıyorum
*yorgunum yorgunum yorgunum
*bu çizim bitmez
*gardot son cd süper ötesi, yıllar öncesi
*beynimizin % 70i suymuş fazla harcamayalım
*ve ' kraker kelebeği ' neredesin neredesin

.] © 2008. Template by Dicas Blogger.

TOPO