10 sene tanrım! kocaman bir 10 sene kendime şahitliklerim...
içimde verdiğim mücadeleleri hep görmezden geliyordu umursamıyordu, farkında değildi belki ama dayanamayacağımı biliyordum artık daha fazla...
bu eşyalar, bu ev, fazlasıyla mükemmelmiş gibi duran bu mutluluk tablosu beni artık boğuyordu, geçte olsa içimde kavuştuğum bir özgürlüğüm vardı ve ondan vazgeçmek istemiyordum artık,bir sabahta bir not bıraktım ona beklenmedik, sırtının yüzgeçlerini dönmüş bir yunus balığı gibi kıvrılmışken yatağa :
küçük bir çizgi çizebilir misin
sade, net
ama küçük bir çizgi güzel adam,
bu hayattaki
büyük şeyleri utandırırcasına
küçük bir çizgi.
muhtemelen anlamayacak ve hatta bir öfkeyle buruşturup atacaktı yine...yanılmadığımı ise çok uzun olmayan bir zaman diliminde anlayacaktım,
anlattı her zamankiliğiyle sonuçta...
bildiklerimle karşılaşmış olmanın sonucu sıradan olağan bakışlardı,durgun ve isteksiz gibiydi artık adımlarım, karşısında günden güne sessiz yardım çığlıkları atmaktan yorulmuş ve tüm göreve dönüşmüş gerekleri de aniden bırakmıştım ellerimden.
sanki bir başkasının hayatını yaşıyor gibiydim, her zamankiliklerime alışkanlıklarıma yabancı kalıyordum,
bu ben değildim...
sevilen nasıl olurdu da sevenin yankısını hissedemezdi…hissetmek,
hayatın temeli değil miydi, insanı var eden…
onca zaman ne söylemiştim ben,o ise ne demişti her defasında bana, tüm geçmişim bir anda gelecek gibi serilmişti önüme, bir o konuşuyor bir ben ve sonu olmayan
uçurumlar açılıyordu her defasında ...sırdan bir akşam yemeğinin sıkıcılığından bile sıkılmama izin yoktu kalabalıklarla dolu dünyasında,ya hiç susmayan bir telefonu ya yapılacak bir ton işi yada mecburiyetlerin bekçiliği sıradanlıkları vardı hep,hissetmekten km’lerce uzak...
ben neydim onun için artık, iyi eğitimli güzel bir kadın mı? sevginin erekleri aşkın yüceliği neredeydi artık…sırtlarımızda tonlarca taşıdığımız maddelerle dolu bu ağır yükler neydi…
sanırım en büyük hatam mutlu olduğumu sandığım o günlere olan sadakatimde ki ısrarımdı,belki de adanmışlık... bazen bazı şeylerin kopmasına, senden ayrılmasına izin vermeli aslında, oysa yanılsamaların gölgesinde hatıraların seçkisinde en özel en güzel cümleleri buluyor ve yapıştırıyordum tüm o affedilemezliklerine üstelik…bile bile gönüllü kendimi darağacına götürüyor ayaklarımın altındaki iskemleyi hep en önce ben çekiyordum…sonuç mu, sonuç hep karşımda affedilen bir adam, hep sevilen her defasında…tuhaf ama insan bir kere hata işlemeye başlayınca da gerisi bir çorap söküğü gibi geliyordu…ben alışmıştım affetmeye ,o’ da affedilmeye…sorumluluk duygusu da artık iyiden iyiye azalmıştı serseri bir özgürlük taşıyordu sırtında,rutininde mecburiyetler cumhuriyetiydi benimkisi de artık,kısacası bize ait özgürlüklerimizi boğan bir meydandaydık ikimizde soğuk ve yabancı…
bir anda ne olmuştu ki, bu sihirli dünyanın bütün ışıkları sönmüş ve karanlıkta kalmıştım sanki…
bir süreliğine, kimseye haber vermeden bir el çantasıyla şehrin kuzeyindeki arkadaşıma ait eve gitmeye karar verdim...cam kenarı bir otobüs koltuğu tek ihtiyacım olan şeydi...telefonda konuştuğum görevli hiç yerlerinin olmadığını ancak yarım saat sonrasında kapanmamış bir rezervasyon olduğunu ve tekrardan aramam gerektiğini söylediğinde yine kızar bulmuştum kendimi...bir kerede isteğim tek defada gerçekleşebilseydi...bilmiyordum oysa bu serzenişlerdeyken sonraların uyandığını...