ruh korozyonu
kendine o kadar sadıktır ki insan ,
bir başkasına olmadığı kadar;
o kadar dinler ki kendini
başkasını duyamayacak kadar,
o kadar çoğul ve çoğundur ki
tekil olamayacak kadar;
ve o kadar bağırır ki
zamana küstürene kadar,
...
oysa
saçak altı üşüntülerine ağlıyor şimdi ıslak maviler
ve
uzun suskunluk molaları veriyor zaman
susuyor için derin derin
susayor asaf misali
duruyor dünya uzun uzun
durayor kendi gibi olmayan halleri kısa kısa sesin
ruh korozyonu olmalı
yaşantının dinmez sancısının adı,
ve doğuyor olmalı her yabancılaşmada suretin
en erken kendine
oysa anlamı değişiyor sokakların bir bir
hatta karanlıkların bile
başını kaldırıp baktığın gökyüzü güncesi
nicedir sürgün vermiyor tomurcuklara,
kırılgan ve kaygan insan iskeleti
kendini salıyor gönüllü dolunay ardına
karşılıyor eski ruh gölgesi iki paçavra ayaklarıyla
ellere dalıyor üşüntülerin yüzgeçlerinde, birer ikişer sessizlik keşliği,
şahit yazmıyorken sessizlik
siliyor sık suskunluklar çoğun silueti
...
sonra bir şair ve birde kolları ebruli ağaç gölgesi ege de
hissediyor olmalı sessizliği,
yazıyor olmalı sesini.
Seja o primeiro a comentar
Yorum Gönder