7/12/2009

Huysuz değilim!

BİR KAHVE İÇİMİ
Ece Ayhan
İkinci Yeni’nin sivri dilli şairi Ece Ayhan, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi’nde, çektiği onca acıya rağmen kalemi elinden bırakmıyor. Kendisi için yapılan "huysuz şair" yakıştırmasını kabul etmeyen Ece Ayhan, bizde hakkını savunana huysuz dendiği görüşünde.
  • Canınız bunca yanarken şiiri düşünebiliyor musunuz?
    Bakın bir örnek vereyim. Vaktiyle ya herru ya merru diyerek Zürih’ten Türkiye’ye döndükten sonra menenjit oldum. Bir arkadaşla Boğaziçi Köprüsü’nde gidiyoruz. Sultantepe’de balkonda otururken şiir ekseninde düşünürdüm, karşıya geçen motorlardaki balonculardan para alıyorlar mı diye. Tam köprüden geçiyoruz bir yandan kusuyorum menenjit yüzünden, bir yandan da baloncuları soruyorum arkadaşa. Yani dün ve bugün, hastalıkta ve sağlıkta hep şiir düşündüm ben.

  • En son ne zaman şiir yazdınız?
    Bu sabah...

  • Okuyabilir misiniz?
    Hayır... Daha çok müsvedde.

  • Belki bir dize...
    Şu çekmeceyi çekin bakayım bir zahmet... Oradaki büyük kağıt... Evet o... Şöyle yazmışım: "İnsanın sınırı var mı yok mu göreceğiz/ kuyruğu titretmeden önce"

  • Onca hastalık geçirdiniz. Onlara kendi gerçekliklerinin dışında bir metafor olarak bakabildiniz mi?
    Aslında her şey bir metafor. Borges "Belki de bizim hayatımız, ormanda geceleyin avının peşinde sessizce ilerleyen bir kaplanın kafasından geçenlerdir" diyor.

  • Göğsünüze ağır bir kelebek konduğunda, bakışsız bir kedi kara geçerken sokaktan, içinizdeki çekmecelere uzansanız... Nasıldır onlar, dağınık, kırık, kitli?
    İçimde çok kırık dökük çekmece var. Epey kırıldım.

  • Yalnızlık?
    Yalnızlık çekmem, canım hiç sıkılmaz benim. Biraz sivri dilliyimdir. Şairler çok boyun eğmişler, parası pulu, imkanları olan egemenlere. Eğmemeleri gerekirdi aslında. Bazı şeyleri hiç kurcalamamışlar. Ona çok kızıyorum. Böyle böyle birçoğuyla aram giderek açıldı.

  • Biraz da "huysuz" olduğunuz söyleniyor, ne dersiniz?
    Orhan Veli’nin sevgilisi Nahit Hanım "huysuz" derdi bana. Nahit Hanım’ın arkadaşlarını Afet İnan’ı, Ahmet Adnan Saygun’u, Nurullah Ataç’ı eleştirirdim. "Sus huysuz herif" derdi Nahit Hanım. Aslında hiç öyle huysuz biri değilim. Yıllar önce Arif Damar’la oturuyoruz. "Valla ben halim selim bir adamımdır" dedim. Şöyle bir baktı: "Öyle mi?" dedi. Çünkü duydukları başka türlü şeyler. Bir de ben hakkımı savunurum. Bizde hakkını savunan huysuz oluyor.

  • Hastane odasında en çok kimlerin yokluğunu hissediyorsunuz?
    Can Yücel’le Cemal Süreya’nın.

  • Burada olsalardı?
    Valla kafayı çekerlerdi... Can kadar değil ama Cemal de son dönemde kendini içkiye vermişti. Ben de konsomasyon kadınlar gibi içer gibi yaparak katılırdım onlara...

  • Hep merak ettiğim bir şey vardır. Meçhul öğrenci devlet dersinde öldürülmeseydi bu dersten geçebilecek miydi?
    Şimdi oraya kadar gitmeyelim. Birinci elden siyasal bir şey bu.

  • Peki deprem felaketinin ardından, devlet için ne söyleyeceksiniz? Devlet, devlet dersinden geçebildi mi?
    Geçemedi aslında. Geçseydi iyi olurdu tabii...

  • Son soru: Ne zaman eli zambaklı şair olup, bize uzun heceli bir kent vereceksiniz, depreme dayanıklı?
    Bilmiyorum. Karamsarım ama bir gün mutlaka...

  • http://www.milliyet.com.tr/ozel/kitap/990828/ece.html

    28.08.99

    Seja o primeiro a comentar

    Yorum Gönder

    .] © 2008. Template by Dicas Blogger.

    TOPO